İyisin
Sorunu sor hemen cevaplansın.
iyisin teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- you are good
- iyi
- decent
Tom got a decent grade on the test he took last week.
-Tom geçen hafta girdiği sınavda iyi bir not aldı.
You had better go there in decent clothes.
-Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.
- iyi
- {s} good
He is no good as a doctor.
-Doktor olarak iyi değil.
I haven't a very good dictionary.
-Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- iyi
- well
My mom doesn't speak English very well.
-Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
John can't speak French well.
-John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
- iyi
- fine
He became the finest actor on the American stage.
-O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.
Fine, thank you. And you?
-İyiyim, teşekkürler. Ya siz?
- iyi
- {s} kind
I am grateful to you for your kindness.
-İyiliğiniz için size minnettarım.
I'll never forget your kindness as long as I live.
-İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.
- iyi
- {s} just
He, just like you, is a good golfer.
-O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.
The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath.
-Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.
- iyi
- {s} alright
I'm alright if you're alright.
-Sen iyiysen ben iyiyim.
Tom, are you feeling alright?
-Tom, kendini iyi hissediyor musun?
- iyi
- all right
Mr. Ford is all right now.
-Bay Ford şimdi iyidir.
Cheer up! It will soon come out all right.
-Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- iyi
- comfortable
Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable.
-Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.
It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
-Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
- iyi
- OK
- iyi
- decently
- iyi
- {i} B
- iyi
- great
Bob and I are great friends.
-Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.
You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great.
-Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.
- iyi
- likely
You know as well as I do that that isn't likely to happen.
-Onun muhtemelen olmayacağını benim bildiğim kadar iyi biliyorsun.
If you eat well, you're likely to live longer.
-İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.
- iyi
- (Konuşma Dili) up to the mark
- iyi
- better
I'm feeling a lot better.
-Çok daha iyi hissediyorum.
Nakido is better than Twitter.
-Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- iyi
- benevolent
- iyi
- well-
Lincoln was not well-known.
-Lincoln iyi tanınmıyordu.
Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
-Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
- iyi
- to the good
- iyi
- {s} happy
I am happy about your good luck.
-Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.
I decided to be happy because it's good for my health.
-Mutlu olmaya karar verdim çünkü sağlığım için iyi.
- iyi
- prolificness
- iyi
- (Konuşma Dili) bully for you
- iyi
- sympathetic
A good doctor is sympathetic to his patients.
-İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.
- iyi
- (Argo) keen">(Argo) keen
- iyi
- beneficent
- iyi
- cool
I always thought Tom was so cool.
-Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.
When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good.
-Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.
- iyi
- kindly
- iyi
- straight
His eyes searched my face to see if I was talking straight.
-Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.
- iyi
- (Konuşma Dili) copacetic
- iyi
- up to snuff
This translation is not quite up to snuff.
-Bu çeviri oldukça iyi değil.
- iyi
- nicely
Tom didn't treat Mary very nicely.
-Tom Mary'ye çok iyi davranmadı
Tom doesn't treat Mary very nicely.
-Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.
- iyi
- suitable
One can hardly find a more suitable climate.
-Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.
- iyi
- passable
- iyi
- o.k
- iyi
- {s} fair
Tom speaks French fairly well, doesn't he?
-Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?
Tom is a fairly decent golfer.
-Tom oldukça iyi bir golfçüdür.
- iyi
- bonny
- iyi
- goodish
- iyi
- salubrious
- iyi
- pretty
Tom is pretty good at playing piano by ear.
-Tom notasız piano çalmada oldukça iyidir.
That's a pretty good idea.
-O oldukça iyi bir fikir.
- iyi
- right
The house looked good; moreover, the price was right.
-Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.
Cheer up! It will soon come out all right.
-Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.
- iyi
- up to scratch
- iyi
- in good health, well. İ
- iyi
- nice
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
-Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
She's a really nice girl.
-O gerçekten iyi bir kız.
- iyi
- is good
- iyi
- good to
- iyi
- a well
- iyi
- okay
Are you okay? You look really sad.
-İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.
Tom did okay on the test.
-Tom sınavda iyi yaptı.
- iyi
- whole
As a whole, the plan seems to be good.
-Bir bütün olarak, plan iyi gibi görünüyor.
As a whole his works are neither good nor bad.
-Eserleri bir bütün olarak ne iyi nede kötü.
- iyi
- {f} luxuriate
- iyi
- favorable
Attendance should be good provided the weather is favorable.
-Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.
- iyi
- enviable
- iyi
- gratifying
- iyi
- agreeable
- iyi
- vintage
- iyi
- well enough
I know it well enough.
-Ben onu yeterince iyi tanıyorum.
She is now well enough to work.
-O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.
- iyi
- plentiful, abundant
- iyi
- bonzer
- iyi
- good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
- iyi
- handsome
He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
-O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
He is a good boy, and what is better, very handsome.
-O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
- iyi
- sound
It sounds pretty good.
-O, oldukça iyi görünüyor.
That sounds good to me.
-O bana iyi görünüyor.
- iyi
- dandy
- iyi
- OK, OK
- iyi
- agree
We all agreed it was a good idea.
-Hepimiz bunun iyi bir fikir olduğunu kabul ettik.
This climate doesn't agree with me.
-Bu iklim bana iyi gelmiyor.
İlgili Terimler
iyisin teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- iyi
- Bol, yararlı, kazançlı
- iyi
- Bol, yararlı, kazançlı. Çok
- iyi
- Yeterli, yetecek miktarda olan
- iyi
- istenilen nitelikleri taşıyan
- iyi
- İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
- iyi
- Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
- iyi
- İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
- iyi
- Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
- iyi
- Yerinde, uygun
- iyi
- Esen, sağlıklı
- iyi
- İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
- iyi
- bih
- İyi
- (Hukuk) BONUS
İlgili Terimler
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.